

3-6-9 teorisi, 3-6-9 rakamlarının ihtişamını bilseydiniz evrenin kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu. Bunu sıradan biri söyleseydi çok dikkate alınmazdı, ancak dünyanın kaderini değiştiren günümüzde en çok icadı ve patenti bulunan modern dünyanın mimarlarından birinin ağzından çıktığında önem kazanır. Öncelikle Nicola Tesla bu sözü ne zaman ve hangi amaçla söylemiştir. 1898 yılında Nicola Tesla küçük boyutlarda bir osilatör geliştirdi. Bu cihazı inşaat halinde bir binada denemiş ve şöyle söylemiştir.
“Cihazı çalıştırdıktan sonra saniyeler içinde binanın titremeye başladığını hissettim. Eğer 10 dakika daha devam etseydim. Binayı sokağa yıkabilirdim. Aynı cihazla Brooklyn Köprüsü’nü bir saatten daha kısa bir sürede yıkabilirdim.”
Osilatör makinesinin çalışma prensibi ise şöyle işliyordu. Uyarıldığında her maddenin bir rezonansı vardır. Eğer doğru frekans tutturulursa ve Tesla’nın Osilatör makinesi gibi bir cihazla artırılırsa istenilen her şey parçalara ayrılabilir, örneğin washington’daki tekomaniros köprüsü saatte 64 km hızla esen bir rüzgarın doğru frekans aralığını tutturması sonucu çelik köprünün ritmik bir hareketle çarşaf gibi dalgalanmasına yol açtı sonunda köprü yıkıldı.
Aslında Tesla’nın yapmak istediği deprem bölgelerindeki fay hatlarında küçük ölçekli depremler yaratmaktı böylece fay hattının enerjisini emerek daha büyük ölçekli depremleri engellemekti. Yani deprem üreten bir silah üretmek değildi. Tesla’nın bu deneyinden kısa bir süre sonra 3-6-9 Eylül 1899da Colorado Springs’de ard arda üç deprem daha meydana geldi.
Depremin olduğu tarihler ise oldukça dikkat çekiciydi. Bu olayın ardından “3-6-9 rakamlarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz evrenin kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu. Nicola Tesla gezegenimizin boğum noktalarını da hesaplamıştı ve bu noktaların 3-6-9 sayılarıyla bağlantılı olduğunu fark etmişti. Tesla 3-6-9 rakamlarına takıntılı bir insandı ancak ona göre bu sayılar yalnızca kendisi için değil herkes için büyük bir önem taşımaktaydı.
3-6-9 teorisini daha iyi anlayabilmek için Tesla’nın şu sözünü de anlamak gerekiyor. Bilim fiziksel olmayan fenomenleri incelemeye başladığı gün önceki yüzyılın hepsinden daha fazla ilerleme kaydedecektir. Eğer evrenin sırlarını bilmek istiyorsanız. Enerji, frekans ve titreşim üzerine düşünmelisiniz. Burada derin bir felsefi gerçeklik bulunmaktadır. Yaklaşık yüzyıl önce söylenmiş bu söz zamanında anlaşılmamış olabilir. Ancak Tesla zamanının çok ötesinde bir bilim adamıydı bu nedenle anlam yüklü sözlerini kavrayabilmemiz için yüzyıl geçmesi gerekiyordu.


3-6-9 Teorisi ve Titreşimler
Evrendeki gördüğümüz ve görmediğimiz canlı ve cansız her şey titreşir her biri kendine özel bir frekanstır. Dolayısı ile her şey birbiri ile iletişim halindedir, her şeyin özü ise enerjidir. Çevremizde gördüğümüz kütleler ise enerjinin yoğunlaşmış halidir, düşüncelerimiz de enerjidir ve enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Dolayısı ile bizler de durmaksızın titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde çökeltilmiş şekilde yani kütle beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bizim titreşimimize uygun titreşen enerjileri de kendi titreşim dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz. İnsan bedenin doğal titreşim düzeyi ise saniyede ortalama 300 titreşimdir.
Tesla frekansların yani titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü. Tesla’ya göre evren kocaman bir titreşimdi hepimizi bu titreşimin küçük birer yansımasıydık. Diğer bir deyişle evren bir gitar bizler de onun telleriyiz, diğer tüm tellerle birlikte her an titreşiyioruz. Bilim adamları yüzyıllardır bu şarkıyı anlamlandırmaya çalışıyorlar ve sonunda notaları keşfettiler şimdi de gitarın tellerini koparmadan melodiyi çözmeye çalışıyorlar. Buraya kadar anladığınızı ve kabul ettiğinizi düşünüyorum.
Peki, bu ne işimize yarayacak işte buradan sonra bizi başka bir alan bekliyor gelin şimdi kuantum dünyasına küçük bir adım atalım. Geçtiğimiz yıllarda Cenevre Üniversitesi Fizik Doktora öğrencisi Daniela Salaute ve arkadaşları tarafından 14 Ağustos 2008 tarihli Natura Dergisinde bir makale yayınlandı makalede fiziğin en ilginç kuramsal ilkelerinden biri olan kuantum dolanıklığı hakkında yapılan çalışmalar anlatılmıştı. Kuantum dolanıklığı Einstein, Padowski ve Roosen tarafından bilim dünyasına kazandırılan mekaniksel bir ilkedir.
Peki, kuantum dolanıklığı nedir. En basit anlatımıyla iki ya da daha fazla kuantum taneciğinin birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar aynı anda eş zamanlı olarak haberleşmesi durumudur. Diğer bir ifade ile kuantum taneciğinin bir tanesi dünyada diğeri evrenin diğer ucunda olsun. İşte bu durumda bile birbirleri ile eş zamanlı olarak etkileşim halindeler. Sonuç bilim dünyasını şok etmişti. Çünkü iki foton arasındaki kuantum dolanıklık haberleşme hızının ışık hızından minimum 10000 ve ortalama olarak 70000 kat daha hızlı olduğu ölçülmüştür.
Bu deney İsviçre Telekom fiber hatlarının kullanarak Cenevre civarında aralarında 18 km bulunan ve aynı kaynaktan gelen fotonların kuantum dolanıklık hızlarının ölçümü yapılarak elde edilmiş değerlerdir. Peki, bu ne işimize yarayacak iletişim teknolojilerinde ulaşılabilecek sonuçlar hayal edebileceğimizden daha mükemmel olacak, örneğin bir ansiklopedi dolusu bilgiyi mesafe fark etmeksizin anında gönderebildiğinizi düşünün sizce de muhteşem değil mi zaten ışık hızında veri gönderildiğini düşünebilirsiniz. Ancak evren ölçeğinde ışık hızı bile ilkel kalmaktadır. Bu nedenle bilginin anlık olarak iletilebilmesi bir devrim olarak kabul edilebilir.


Gelecekte iletişim teknolojisi insanı bir yerden bir yere ışınlayabilir mi? Bunu şu an bilemiyoruz. Eğer bu gerçekleşecekse bugün bu teknolojinin temelleri atılıyor denilebilir. Bunu duymak bile heyecan verici, gelin şimdi enerji, titreşim ve frekansı başka bir açıdan ele alalım. Kütle olarak gördüğümüz insan bedenini bir elektron mikroskobu ile incelediğimizde göreceğimiz şey hücre olacaktır, hücrenin içine baktığımızda çekirdek, atom, nötron, proton ve quarkları yani parçacıkları görürüz kısacası enerji dalgaları görürüz bu nedenle her şey enerjidir.
Çevrenizde gördüğünüz her şey, üzerinde yaşadığımız gezegen, galaksiler ve kainatın tamamı enerjidir. Ben dediğimiz bedenimiz ise aslında yoğunlaşmış enerji okyanusundan ibarettir. Özetle bizler mikroskop altında sadece bir enerji alanıyız. Bir kuantum fizikçisine evreni yaratan nedir diye sorarsanız, alacağınız cevap enerji olacaktır. Enerji nedir? dersek eğer bunu ise şöyle tanımlar, enerji var iken yok, yok iken var edilemez, ancak bir halden diğer bir hale dönüştürülebilir.
Enerji hep var olmuştur, var olan şey de yok edilemez sadece başka bir hale dönüştürülebilir bu aynı zamanda termodinamiğin birinci yasasıdır. Aynı soruyu bir din adamına sorarsak eğer evreni Yaratıcı yaratmıştır cevabını alırsınız. Yaratıcı nedir? diye sorduğumuzda ise O hep vardı, var olacak ve yok edilemez cevabını alırsınız. Farkındaysanız sorular farklı anlamlar aynı verilen cevaplar farklı fakat sonuç yine aynı…
Bizler ruhsal varlıklarız, dolayısı ile evrendeki her şey birbirine bağlı tek bir enerji vardır ve evrendeki her şey birbiri ile iletişim halinde ve bu nedenle evrenin kendisi bir bilinçtir. Sadece bilim insanları bunu şu anda göremiyor ve tam olarak bilemiyor. Sonuç olarak Nicola Tesla haklıydı enerji, frekans ve titreşim evrenin kendisiydi.
Gelin size nasıl bir evrende yaşadığımız anlatayım.
Her insan, her canlı rüya görür ve hisseder. Bedenimizin her hücresi enerji üretir. Beynimizin ürettiği enerji ile Enerji titreşim ve frekans cinsinden titreşimler yayar. Ne derler evinizdeki bir eşyanın bile yerini değiştirseniz evin enerjisi değişir. Bir insana kırk defa aptal dersen aptal olur.
Bilgi Akademi
25 yılı aşkın bir süredir bireysel gelişim ve danışmanlık hizmetleriyle birlikte Bilgi Akademi çatısı altında Koçluk ve Bireysel Gelişim Program ve Hizmetleri vermektedir.
Bilgi Akademi’de verilen programler İstanbul Gedik Üniversitesi akreditasyonu ve kalitesi ile verilmektedir.
Kurumumuz ICF (MCC) ünvanlı koç Nursel KALENDER tarafından kurulmuş olup, verilen koçluk program ve hizmetleri Koçluk Etik Standartlarına uygun olarak verilmektedir.